30 Kasım 2014 Pazar

DB Banyo

Bugün reklam zamanı :) 

DB banyonun web sitesi yayınlandı  

Firmayı çok yakından tanıdığım için burada reklamını yapıyorum :) 

Firma sahibi babam olup, kız kardeşim üretim planlamasını yapmaktadır :)

Db banyo kendi ürettiği akrilik küvet, akrilik duş teknesi, küvet ve duş kabinlerini yüksek kalite ve hizmetle sunarken, diğer taraftan grup şirketleri tarafından üretilen banyo ve mutfak aksesuarları, banyo dolapları, dekoratif ferforje görünümlü alüminyum komponentli kompozit plastik çit ve kamelya ürünlerinin de pazarlamasını yapmaktadır.

Web siteyi de eşim hazırladı :) airasteam gururla sunar :) 

Web sitemizden firmamız ile ilgili her türlü bilgiye ulaşabilirsiniz..


http://www.dbbanyo.com/


29 Kasım 2014 Cumartesi

Cumartesi Pazarı :)

Bugün Bakırköy İncirli de bulunan cumartesi pazarına gittim. Aslında gitmek planımda yoktu ama kız kardeşim teklif edince gittim :) 

İyi ki gitmişim :) Yemek masama çok güzel iki örtü aldım :)

Sosyete pazarlarını gezmeyi çok severim. Her bütçeye göre kıyafet, mutfak gereçleri, şallar, atkılar aklınıza gelebilen her şeyi bulma imkanına sahipsiniz :) 

Boyunluk da var ama bizler artık ördüğümüz için onu söylemiyorum :) Kullananlar çok memnun sıcacık diyorlar :) 

Erken saatlerde giderseniz daha rahat gezebilirsiniz, günün ilerleyen saatlerinde çok kalabalık oluyor. Gezerken zorlanırsınız diye düşünüyorum. 

Kumaş almak isterseniz, pazarın son kısımlarına doğru gitmeniz gerekiyor. Çeşit çeşit kumaşlar orada sizleri bekliyor olacak :) Kumaşlara uygun düğmeleri de o kısımda bulabilirsiniz :) 

Bebekleri olanlar için çok güzel tulumlar, elbiseler de gözümüze çarptı bugün :)

Çanta ve ayakkabı çeşitleri arıyorsanız bulabilirsiniz :) 

Kaşe mont dahi gördüm bugün :)

Nasıl gideceğiz dediğinizi duyar gibiyim...

Metrobüs ile geldiğinizde İncirli durağında inin, köşedeki pastanenin yanından metro durağına doğru yürüyün mağazaları göreceksiniz :) Oradan itibaren pazar başlamış sayılır :)

Şehir dışından İstanbul' a geldiğinizde pazarı mutlaka gezmenizi öneririm :)

Umarım güzel şeyler bulabilirsiniz :)

İyi alışverişler :)

28 Kasım 2014 Cuma

İçimi Döktüm..

Bugün sizlerle biraz sohbet etmek istiyorum. Birkaç hafta önce yakın bir dostumuzla yapmıştık aynı sohbeti, geçen akşamda komşularımızla konuştuk.

Konumuz şu an ki gençlik.. Bizim gözlemleyerek tespit ettiğimiz üzüldüğümüz şeyleri komşularımız öğretmen oldukları için yaşıyorlar. Onları dinlerken yanılmadığını, durumun aslında daha kötü olduğunu görmek insanı üzüyor. Yanılmış olmayı ne çok isterdim halbuki..

Bu yazımın hoşuna gitmeyeceği birçok insan olacak ama ne yazık ki durum ortada. Bilinçsiz, eğitimsiz, saygısız bir nesil geliyor farkında mısınız?..

Biz öğrenciyken öğretmenlerimizden çekinirdik, şimdi öğretmenler öğrencilerden yada velilerden şiddet görebiliyor. Kötü not aldığımızda ailelerimiz bize daha çok çalışmalısın derdi, şimdi ki veliler öğretmenlerimizi arıyor neden düşük not verdiniz diye..

Kendimizce yaptığımız tespite göre şimdi ki aileler biz çocukluğumuzda bazı şeyleri yaşayamadık deyip çocuklarına her şeyi sunuyor. Evet, sunmalılar da ama dozunu kaçırmadan, doz kaçınca memnuniyetsiz, yok nedir bilmeyen, her istediğini elde etmek isteyen gençler oluyor.

Yazıyı okuyup bana kızmayın.. Sözüm hepinize değil bazılarınıza.. Var aranızda böyleleri, belki yazımı okuyup ben çocuğuma iyilik yapıyorum ama aslında yapmıyormuşum diyenler olabilir, gerçekten böyle yapıyorum diyen gençler olabilir. Belki biraz da olsa değişenler olur..

Şu an anne değilim elbette çocuğum olduğunda her şeyi olsun isterim ama sınırları olmalı. O sınır çok ince..

Ben lisedeyken babam telefon almıştı, çok mutlu olmuştum. Ama sonra başka bir model beğendim babama söyledim. Babam da ben sana bir telefon aldım eğer o çok hoşuna gittiyse sana verdiğim harçlıkları biriktir o zaman alabilirsin demişti. Biriktirdim parayı ve o telefonu aldık. Sonuçta babam bana o telefonu istese alabilirdi ama bu sefer bana kötülük yapmış olurdu her istediğini elde etmek isteyen şımarık biri olabilirdim bunun yerine babam bana elimdekinin kıymetini bilmeyi ve biriktirmeyi öğretmiş oldu. İyi ki böyle yapmış babam teşekkür ediyorum annemle bizi böyle yetiştirdikleri için. Sonuçta bizde isterdik ama onlar bunu çok iyi dengelediler.

Zaman değiştiği için bu telefon örneği size sıradan gelebilir. Ama kendinize göre düşünün elinizde olan bir şeyin daha üstünü istemiyor musunuz?..

Okullara bakıyorum liselerde sanki düğüne gider gibi giyinenler var. Bende severim bakımlı olmayı giyinmeyi ama okulda değil istesem de annem izin vermezdi zaten :) Okula mı düğüne mi derdi hemen :) Bizler üniforma giyerdik haftada bir gün sivil olurduk onda da annem abartmadan orası okul sonuçta derdi :) iyi ki böyle yapmış sınırlarımız oldu sayesinde, yerine göre davranmayı öğrendik. Sizleri de anlıyorum aslında okulda sivil olmamalısınız üniforma devam etmeli. Okulda herkes eşit olmalı. Maddi imkanı olan var, olmayan var sonuçta ailelere külfet okulda sivil giyinmek.

Önce içinizi güzelleştirin, okuyun, sorun araştırın.. Belli kurallarınız, sınırlarınız olsun. Hayat zor, ülkemizin imkanları belli, ama bu ülke sizlerle bizimle ileriye gidecek.

Bizim değerlerimiz, ahlak kurallarımız vardı.

Onları kaybetmesek..

Sahip çıksak her şey çok güzel olur aslında..
















27 Kasım 2014 Perşembe

Brokoli Çorbası

Başlığı görünce bayların surat astıklarını görür gibiyim :)

Ama bana güvenin hanımlar bu tarif bayların ve çocukların da brokoli çorbası içmesini sağlar :)

Tarif Oktay Usta' dan babam, erkek kardeşim severek içerdi, evlendikten sonra eşime yaptım o da çok beğendi :)

Soğuk kış günleri için ideal bir çorba :)

Umarım sizin evlerde de sevilir..

Gelelim tarife..

Malzemeleri:

1 kase taze brokoli
2 çorba kaşığı un
1 çay bardağı süt
yeterli miktarda tuz ve su

Brokolileri yıkayıp ince ince doğruyoruz. Çorbamıza yetecek kadar kaynar su koyup brokolileri 1 dakika haşlıyoruz. Başka bir tencerede, İkinci aşamada tencerenin içine ay çiçek yağı koyuyoruz. Ay çiçek yağının üzerine un ilave edip kavuruyoruz. unun çiğ kokusu çıkınca 2-3 su bardağı soğuk su ve soğuk süt ilave edip çırpma teliyle karıştırıyoruz. Hemen brokolileri suyu ile beraber üzerine döküyoruz. koyu kıvamda olmuşsa biraz su ile kıvamı ayarlıyoruz. Çorbamızı 3-4 dakika daha kaynatıyoruz. Çorbamız servise hazır.


Afiyet olsun :)






Kaynakça
www.oktayustam.com

26 Kasım 2014 Çarşamba

Cumhuriyet Devrinde Bir Osmanlı Prensesi..

Uzun zaman önce okuduğum bir kitaptan bahsetmek istiyorum size.. 

Osmanlı prensesi Neslişah Sultan..


Son padişah Sultan Vahideddin ile son halife Abdülmecid Efendi' nin torunu olan Neslişah Osmanoğlu, altı asırlık Osmanlı İmparatorluğu' nun yıkılıştan önce dünyaya gelmiş son prenses idi..


1921' in 4 Şubatında doğmuş, Osmanoğlu ailesinin mensuplarının kaydedildiği Hanedan Defteri, onun ismi ile noktalanmıştı..


Bugün Osmanlı'dan kalan sarayları gezerken hep düşünürüm bir zamanlar buralar birilerinin evi idi.. İçinde hüzünlü, mutlu sayısız anılar yaşadılar ve en son işgal atında yıllar geçirdiler..


Neslişah...


Düşüncelerimin ne kadar doğru olduğunu gösteren bir kitap.. Murat Bardakçı' nın Neslişah Sultan ile yaptığı görüşmeler sonunda yazılan kitapta kendi ifadeleri de bulunuyor. Osmanlı İmparatorluğu' nun son resmi sultanı olan Neslişah Osmanoğlu maceralarla ve hüzünlerle dolu bir hayat yaşadı. Saraylarda geçen çocukluk senelerini ard arda gelen sürgünler ve sıkıntılar takip etti. Gelin olarak gittiği yabancı bir memleketin first lady' si iken ihtilal ve darbe rüzgarlarına yakalandı, ihtişamın zirvesinden askeri mahkemelere, çatık kaşlı hakimlerin önünde tehlike dolu günlere sürüklendi... Üç yaşında kovulduğu vatanına, yani Türkiye' ye ise ancak 40 yaşından sonra dönebildi.

Murat Bardakçı' nın, Neslişah Osmanoğlu' nun hayat hikayesini kendi anlattıklarına ve belgelere göre ele aldığı ve sürgüne gönderilmiş bir hanedan mensubu hakkında şimdiye kadar yazılmış ilk etraflı biyografi olan bu kitabı sadece Neslişah Osmanoğlu' nun değil, yıkılmış bir imparatorluğun aristokrasisinin de tarihe süzülüşünün hikayesidir..


Çok etkilenerek okumuştum umarım sizlerde beğenirsiniz..






25 Kasım 2014 Salı

Topkapı Sarayı

Eğer uzun zamandır Topkapı Sarayı' na gitmediyseniz bu yakınlarda uğramalısınız.. 

Yapılan restorasyonların büyük bir kısmı bitmiş. Sarayın mutfak bölümü açılmış, yemek takımları, helvahanede kullanılan kazanlar görülmeye değer.

En son gittiğimde saraya olan ilgi beni çok mutlu etti o kadar kalabalıktı ki bazı bölümleri gezemedik eşimle, yeni açılan bölümleri gezmeyi tercih ettik. İyi ki de öyle yapmışız, Sofa Köşkünü hiç görmemiştim o gün görme fırsatı bulduk. 

Tarihi yarım ada beni her zaman rahatlatmıştır. Oraya ulaştığımda huzur doluyorum nedense.. Yaşanmışlıklar beni çok etkiliyor. Sizlerde içinizden burada neler yaşandı kim bilir diye geçirmiyor musunuz?..

Umarım gidip gezersiniz..

Osmanlıdan günümüze saat koleksiyonumuzu görmeyi unutmayın...

Müze, Salı Günleri hariç, her gün ziyarete açıktır.

Ziyaret Saatleri

Kış Sezonu:  26 Ekim - 15  Nisan arası

Müze, Harem ve Aya İrini saat 09:00 - 16:45 arası ziyaret edilebilir

Dikkat: Bilet gişeleri 16:00 da kapanmaktadır

Yaz Sezonu: 15  Nisan - 26 Ekim arası

Müze, Harem ve Aya İrini saat 09:00 - 18:45 arası ziyaret edilebilir

Dikkat: Bilet gişeleri 18:00 de kapanmaktadır






Tarihçe


Fatih Sultan Mehmed’ in 1453 yılında İstanbul’ u fethetmesinden sonra 1460 yıllarında yapımına başlanan ve 1478 yılında tamamlanan Saray; Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasındaki tarihi İstanbul yarımadasının ucundaki Sarayburnu’ nda bulunan Doğu Roma akropolü üzerindeki 700.000 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmed’den itibaren otuzbirinci padişah Sultan Abdülmecid’e kadar yaklaşık dört yüz yıl süreyle imparatorluğun idare, eğitim ve sanat merkezi olarak kullanılmıştır. 19.yüzyılın ortalarında hanedanın Dolmabahçe Sarayı’na taşınması ile terkedilmiş olmasına rağmen önemini her zaman korumuştur.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, 3 Nisan 1924 yılında müze haline getirilen ve Cumhuriyet’in ilk müzesi olan Topkapı Sarayı Müzesi, günümüzde yaklaşık 400.000 metrekarelik bir alan kaplamaktadır. Kara tarafından Fatih’in yaptırdığı Sur-i Sultani, deniz tarafından ise Doğu Roma surları ile şehirden ayrılan Topkapı Sarayı, mimari yapıları, koleksiyonları ve yaklaşık 300.000 arşiv belgesi ile dünyanın en büyük saray-müzelerinden biridir.



Ayasofya tarafındaki saltanat kapısından girilen ve birbirinden geçilen dört avlu çevresindeki mimari yapılardan oluşan Saray’ın etrafı bahçeler ve meydanlarla çevrilidir. Sarayın ilk avlusu olan ve halkın başvuru için girebildiği birinci avluda (Alay Meydanı) Cebehane olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi,Darphane, Fırın, Hastane gibi sarayın dış hizmet yapıları bulunurdu.
Sarayın ikinci avlusu, devlet yönetiminin gerçekleştiği mekanların yer aldığı Divan Meydanı (Adalet Meydanı)’dır. Tarih boyunca pek çok törene sahne olan bu avluda divan toplantılarının yapıldığı Divan-ı Hümayun(Kubbealtı)  binası ve yanında Divan-ı Hümayun Hazinesi yer alır. Divan yapısının arkasında ise Sultanın  Adaletini temsil eden Adalet Kulesi vardır. Kubbealtı'nın yanında Harem Dairesi girişi ile Zülüflü Baltacılar Koğuşu bulunur. Zülüflü Baltacılar Koğuşu ile aynı yönde bulunan Has Ahır yapıları ise aynı yönde, bir avlu etrafında yer alır. Adalet meydanının Marmara yönündeki revakların arkasında ise saray mutfakları ile ek hizmet binaları bulunmaktadır. Adalet meydanının kuzey yönünde cülus, arife, bayram ve cenaze törenlerinin yapıldığı, Sancak-ı Şerif’in Serdar-ı Ekrem olarak savaşa giden Sadrazam'a teslim edildiği yer olan Babüssaade yer alır.
Üçüncü Avlu, Enderun (iç saray) padişaha ait mekanların yanında, Sultan II. Murad döneminde kurulan Saray Okuluna ait koğuş ve yapıları da barındırır.
Padişahın devlet adamlarını ve yabancı elçileri kabul ettiği Arz Odası, Fatih Köşkü / Enderun Hazinesi ve Has Oda padişaha ait mekanlar olarak önce çıkarken, Küçük Oda, Büyük Oda, Seferli, Kilerli, Hazineli, Has Oda isimleriyle anılan Enderun Saray okuluna ait koğuşlar, Babüssaade girişinden itibaren avlunun etrafına sıralanmıştır.
Avluya diagonel olarak yerleştirilmiş 15. Yüzyıl yapısı Hükâr Mescidi / Ağalar Camii ile, III. Ahmed döneminde havuzlu köşkün yıkılmasıyla yaptırılan III. Ahmed Kütüphanesi, Enderun eğitimine verilen önemi vurgular.
Enderun Avlusu'ndan sonra, padişaha ait köşklerin ve asma bahçelerin bulunduğu IV. Avlu'ya geçilir. Has Oda'nın Mermer Sofa'ya açılan kapılarıyla da ulaşılan bu mekanda Osmanlı sanatının klasik köşk mimarisinin en seçkin örnekleri olan, Sünnet Odası, Bağdat ve Revan Köşkleri ile İftariye Kameriyesi yer alır. IV. Avlu'nun bir alt kotunda asma çiçek bahçesi, ahşap Kara Mustafa Paşa Köşkü, Hekim Başı Kulesi ve Sofa Camii yer alır. Sultan Abdülmecid döneminde inşa edilen Mecidiye Köşkü ve Esvab Odası Saray'da inşa edilen son yapılardır.
Topkapı Sarayının etrafını kuşatan Hasbahçeler içinde günümüze ulaşmayan çok sayıda köşk ve kasır olduğu bilinmektedir.








Kaynakça

http://www.topkapisarayi.gov.tr/

24 Kasım 2014 Pazartesi

Kapalı Çarşı ( Grand Bazaar )

İstanbul' un en güzel yerlerinden biridir Kapalı Çarşı.. Tarih kokar sokakları.. 

Günün her saatinde hareketli ve kalabalıktır.. 

Yerli ve yabancı turistin her zaman ilgisini çeker. Özellikle biz bayanların :) Mücevherleri görünce kendimizi unuturuz :) Halılar, şallar, çantalar bizlerin ilgisini canlı tutacak her şey mevcut Kapalı Çarşı da :) 

Kapalıçarşı, İstanbul kentinin merkezinde yer alan dünyanın en büyük ve en eski kapalı çarşılarından biridir. Gün içerisindeki en yoğun zamanlarında içinde yarım milyona yakın insan barındırdığı söylenir.



Tarihi;
Kapalıçarşı'nın temeli 1461 yılında atılmıştır. Dev ölçülü bir labirent gibi, 30.700 metrekarede 66 kadar sokağı, 4.000 kadar dükkânı ile Kapalıçarşı, İstanbul’un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezidir. Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde gelişip büyümüştür. İçinde son zamanlara kadar 5 cami, 1 mektep, 7 çeşme, 10 kuyu, 1 sebil, 1 şadırvan, 24 kapı, 17 han vardı. Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. 15. yüzyıl'dan kalan kalın duvarlı, bir seri kubbe ile örtülü eski iki yapının etrafı sonraki yüzyıllarda, gelişen sokakların üzerleri örtülerek, ekler yapılarak bir alışveriş merkezi haline gelmiştir. Geçmişte burası her sokağında belirli mesleklerin yer aldığı ve bunların da, el işi imalatının  sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve törelere çok saygı gösterilen bir çarşı idi. Her türlü değerli kumaş, mücevherat, silah, antika eşya, konusunda nesillerce uzmanlaşmış aileler tarafından, tam bir güven içinde satışa sunulurdu. Geçen yüzyılın sonlarında deprem ve birkaç büyük yangın geçiren Kapalıçarşı eskisi gibi onarılmışsa da, geçmişteki özellikleri değişikliğe uğramıştır.
Bütün dükkânların genişliği aynı olacak şekilde inşa edilmiştir. Her sokakta ayrı ürünün ustaları loncalar halinde bulunurdu (yorgancılar, terlikçiler vs.) Satıcılar arasında rekâbet kesinlikle yasaktı. Hatta bir usta, tezgâhını dükkânın önüne çıkarıp kalabalığa göstererek ürün işleyemezdi. Ürünlere devletin belirlediğinden yüksek fiyat konulamazdı.
Eskiden esnafa olan güven duygusu halkın birikmiş parasının, bir banka gibi onlara verilmesine ve işletilmesine neden olurdu. Günümüzde birçok sokaktaki dükkânlar fonksiyon değişikliğine uğramıştır. Yorgancılar, terlikçiler, fesçiler gibi meslek grupları sadece sokak ismi olarak kalmıştır. Çarşının ana caddesi sayılan sokakta çoğunlukla mücevher dükkânları, buraya açılan yan bir sokakta altıncılar bulunur. Oldukça küçük olan bu dükkânlar değişik fiyat ve pazarlıkla satış yaparlar. Kapalıçarşı renk ve atraksiyon olarak her ne kadar eski canlılığını koruyor ise de, 1970’li yıllardan itibaren İstanbul’u ziyarete gelen turist gurupları için alışveriş olanakları, çarşının ana girişindeki modern ve büyük kuruluşlar tarafından sağlanmaktadır. Haliç kıyısındaki Mısır Çarşısı da daha küçük ölçüde bir kapalı çarşıdır. Galata semtinde 15. yüzyıl'da kalma diğer bir küçük kapalı çarşı da halen kullanılmaya devam etmektedir.
Kapalı Çarşı günün her saatinde hareketli ve kalabalıktır. Esnaf, ziyaretçileri ısrarlı olarak kendi mağazasına çağırır. Çarşı girişinde gelişen konforlu, büyük mağazalar Türkiye’de elde imal edilen ve ihracatı yapılan hemen bütün eşyayı satışa sunmaktadır. El halıları ve mücevherat geleneksel Türk sanatının en güzel örnekleridir. Bunlar kalite ve orijin belgeleri ile satılır ve dünyanın her tarafına garantili gönderme yapılır. Halı ve mücevheratın yanında meşhur Türk işi gümüşten yapılmış eserler, bakır, bronz hediyelik ve dekoratif eşya, seramik, oniks ve deriden mamul, üstün kaliteli, Türkiye hatıraları zengin bir koleksiyon oluştururlar.Batılı yazarlar, seyahatname ve anılarında Kapalıçarşı’ ya geniş yer ayırmışlardır.








Kaynakça
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kapalıçarşı

23 Kasım 2014 Pazar

Etimek Tatlısı

Size anne tarifi vermek istiyorum bugün :) 

Yapımı kolay ve tadı mükemmel :) 

Bugüne kadar yiyen herkes çok beğendi umarım sizde beğenirsiniz :) 

Anne tarifi ama biraz değiştirdim çok küçük bir değişim :) 

Gelelim tarife..

2 paket etimek

Şerbet için ; 

2,5 su bardağı toz şeker
2,5 su bardağı su 

Muhallebi için ;

4 su bardağı süt
4 çorba kaşığı un
1 su bardağı toz şeker
Yarım paket margarin 
1 paket Dr.Oetker damla sakızlı vanilya

Öncelikle su ve şekeri kaynatıp şerbet hazırlıyoruz. İyice kaynadıktan sonra dizdiğimiz etimeklerin üzerine şerbeti dağıtıyoruz. Margarini eritip unu kokusunu çıkarmak için hafif kavuruyoruz ama rengi değişmemeli, muhallebinin rengi koyu olmaması için, sütü, şekeri ekleyip kıvam almasını bekliyoruz. Muhallebi kıvamına gelince damla sakızlı vanilyayı ekliyoruz, karıştırıp. Ocaktan alıyoruz ve mikser yardımıyla pürüzsüz bir kıvama gelmesini sağlıyoruz. Hazırladığımız muhallebiyi etimeğin üzerine eşit şekilde yayıyoruz. Oda sıcaklığı kıvamına gelince buzdolabına koyuyoruz. İyice soğuduktan sonra üzerine toz antep fıstığı serpip servis ediyoruz.

Afiyet olsun :) 




















22 Kasım 2014 Cumartesi

İETT !!!!

Başlık koymakta kararsız kaldım çünkü olanlar çok değişik...

Aslında bugün başka bir yazı yazmıştım ama az önce olanları mutlaka yazmalıyım diye düşündüm...

Ne olduğuna gelince, geçen hafta eşime iettden mail geldi. Mail de öğrenci kartınız olduğu için mavi kartınız iptal edilmiştir yazıyor. Halbuki eşimin öğrenci kartı yok 2012 yılında Hasanpaşa iett bürosuna iade edip yerine mavi kart aldı. Yanlışlık oldu diye düşündük yine de içimiz rahat etmedi salı günü Kadıköy' deki dolum gişesine gidip sorduk mavi karta baktı ve yanlışlık yapılmıştır, kullanmaya devam edin dediler.

Gelelim bugüne.. Eşim otobüse biniyor ve mavi kartı iptal edildiği için kullanamıyor. Beyaz masayı arayıp durumu anlatıyor. Öğrenci kartım bende değil Hasanpaşa büronuza verdim yerine mavi kart aldım diyor. Gelen yanıt bilemiyorum beyefendi ama şu an öğrenci kartınızda bakiye var ve kullanılıyor diyorlar. Eşimde o zaman sizin büronuzdan birileri kullanıyor çünkü ben kartımı iade ettim ne yapmam gerekiyor diyor. Tekrar mavi kart çıkarmanız gerekiyor diyorlar. Eşim sizin hatanız kart için bedel ödemem gerekiyor mu diyor. Onlarda ödeyip tekrar kart çıkarmalısınız diyorlar.

Ödenecek bedel neyse de kartı Hasanpaşa bürosuna birlikte verdik ama şu an kullanılıyor. 

Hadi diyelim onlar haklı eşim 2 yıl boyunca neden mavi kart kullansın ki eğer öğrenci kartı varsa sonuçta aralarında ki fiyat farkı malumunuz. 


Bu yazdıklarım nasıl olabiliyor sizce?.. 

21 Kasım 2014 Cuma

Oyuncak Müzesi


Benim gibi oyuncakları çok sevenleri yeri :)




Çocukluğunuza döneceksiniz emin olabilirsiniz :) 
Ben burada yaşamak istiyorum demiştim :) Öyle güzel oyuncaklar var ki onları görünce şimdi satılanlar oyuncak mi diyeceksiniz..

O oyuncaklarla oynayan çocuklar o kadar şanslı ki görebilme şansım olduğu için kendimi de şanslı sayıyorum :) İki kez gittim oyuncak müzesine en yakın zamanda tekrar gitmeyi düşünüyorum, mutlaka gitmelisiniz. Oyuncakları gördükçe mutluluktan gözleriniz parlayacak, kız kardeşimle gittiğimizde onun gözlerinde görmüştüm :) 
Eğer çocuklarınız varsa onlarla çok güzel vakit geçirebilirsiniz. 

Gezinizin sonunda en alt katta bulunan cafede yorgunluk kahvesi içmeyi unutmayın hem de Mickey & Minnie fincanlarında :) Fincanları nerede bulabileceğinizi soracaksınız ne yazık ki ülkemizde yok :( Sunay Akın' ın eşi Paris Disneyland' dan almış onları..Fincanları gördüğünüz an bu bilgiyi neden paylaştığımı anlayacaksınız :) 




İyi ki gelmişim dediğinizi duyar gibiyim :)

Bizlere bu güzel müzeyi kazandırdığı için Sunay Akın' a teşekkür ederim...

Oyuncak Müzesi' nin Hikayesi


İstanbul Oyuncak Müzesi 23 Nisan 2005 yılında şair/yazar Sunay Akın tarafından kurulmuştur. 1700’lü yıllardan günümüze oyuncak tarihinin en gözde örneklerinin sergilendiği müze Göztepe semtindeki tarihi bir köşkte yer almaktadır.
Sunay Akın’ın 1990 yılından başlayarak pekçok ülkedeki koleksiyonerlerden, antikacılardan ve açık arttırmalardan kitaplarının ve de gösterilerinin telifleriyle satın aldığı oyuncak tarihinin en değerli eserleriyle kurulan İstanbul Oyuncak Müzesi, uygarlık tarihini daha eğlenceli, daha akılda kalıcı bir öğrenme yöntemi ile ziyaretçilere sunmaktadır.Örneğin, uzay oyuncaklarının sergilendiği bölümde Ay’a ulaşma çabası, tren oyuncakları bölümünde ise sanayi devrimi oyuncakların diliyle anlatılmaktadır. Müzenin dekoru da bu düşünceyle sahne tasarım sanatçısı Ayhan Doğan tarafından tasarlanmıştır. Müze bir şair tarafından açılmış olması ve bir sahne tasarım sanatçısı tarafından tasarlanmış olması özelliği ile de dünyada bir ilki teşkil etmektedir.

İstanbul Oyuncak Müzesi' nin en önemli özelliklerinden birisi de aileyi büyün üyeleriyle kucaklamasıdır. Müze bu özelliğiyle üç kuşağın bir arada zaman geçirebileceği ve ortak mutluluğu paylaşabileceği bir mekandır. Nine/dede, anne/baba çocuklarla birlikte bir zaman makinasında çocukluklarına doğru yola çıkarken, birbirlerine kendi dönemlerini anlatmanın keyfini çıkartırlar. Oyuncak müzesinin koridorları "Bundan bende vardı" cümlesi ile başlayan ve çocukluk hatıralarının anlatıldığı sesler ile yankılanmaktadır.

İstanbul Oyuncak Müzesi ile birlikte Avrupa ülkelerinde büyük öneme sahip olan oyuncak müzeleri konusunda ülkemizdeki boşluk tamamlanmış ve İstanbul Oyuncak Müzesi dünyadaki örnekleri arasında önemli bir yere sahip olmuştur. 2012 yılının Kasım ayında İstanbul Oyuncak Müzesi tarafından gerçekleştirilen ve dünyada bir ilk olan TOYCO-2012 İstanbul ( Avrupa Oyuncak ve Çocuk Müzeleri Birliği ) buluşması ilk kez Türkiye’de gerçekleştirilmiştir. Bu sayede İstanbul Oyuncak Müzesi dünyada çocuk ve oyuncak müzeleri birliği kurulması konusunda öncü olmuş, İstanbul’a "Oyuncak Müzelerinin Başkenti’ ünvanını kazandırmıştır.

İstanbul Oyuncak Müzesi ülkemizdeki diğer oyuncak müzelerinin de açılması için örnek teşkil etmiştir. 2011 yılında, Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan Antalya Oyuncak Müzesi ve 2013 yılında da Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan Gaziantep Oyun ve Oyuncak Müzesi, İstanbul Oyuncak Müzesi kurucusu Sunay Akın’ın danışmanlığı ve küratörlüğünde kapılarını ziyarete açmıştır. Sunay Akın ayrıca Barış Manço Müzesi ve Antalya Soba Müzesi'nin kuruluşlarında da danışmanlık yapmış, katkılarda bulunmuştur.










Geldik adresine ve nasıl gidileceğine...

Adres : Ömer Paşa Cad., Dr. Zeki Zeren Sok. No:15, Göztepe/İstanbul

Müze Ziyaret Saatleri; Pazartesi günleri kapalı

Hafta içi: 09.30-18.00
Hafta sonu: 09.30- 19.00

İstanbul Oyuncak Müzesi’ne İETT otobüsleri ile gelmek isteyen ziyaretçiler, Kadıköy’den 

kalkan ve Göztepe’ den geçen otobüsleri kullanabilirler.

Otobüs numaraları aşağıdaki gibidir;


10, 10B, 10S, 14Ç, 14 KS, 17, 17L, 19F, 19M, 19S, GZ1,GZ2, ER1, ER2 




Kaynakça 

http://www.istanbuloyuncakmuzesi.com/

20 Kasım 2014 Perşembe

Türk Kahvesi Dünyaya Açılıyor..

Türk kahvesi :)

Hemen hemen bütün blogların konusudur türk kahvesi. Bu yüzden yazmaktan vazgeçmiştim ama bugün deniz otobüsüne bindiğimde Sealife dergilerinde bu başlığı gördüm, mutlu olduğum için yazmaya karar verdim :)

En sevdiklerimden biridir türk kahvesi :) Karadenizliyim, beni tanıyanlar çayı ne kadar sevdiğimi bilir :) Ek bilgiyi de paylaştığıma göre konumuza geri dönelim :)


Türk kahvesinin en başta 40 yıl hatırı vardır. Kız istemelerin olmazsa olmazıdır. Genelde o akşam damatlar tuzlusunu içer adettendir :) Bu konuda eşim şanslı çünkü tuzlu değil çikolatalı kahve içti :) Tadı nasıl diye sorarsanız eşim ne içtiğinin farkında değildi heyecandan o akşam, daha sonra kendime de yaptım tadı başarılı :) Bir aile dostumuzdan edindiğim bilgiye göre eğer damat o akşam çikolatalı kahve içerse bir ömür tatlı tatlı geçinirlermiş :) İnşallah diyelim :) Tavsiye ederim hanımlar, eminim beylerinde çok hoşuna gider.


Biraz da kahvemizin tarihçesinden bahsedelim...


Kahvenin kökeni olarak Habeşistan olarak gösterilmektedir. Zamanla kahve oradan Yemen'e geçmiş ve sonra da tüm Orta Doğu'ya yayılmıştır.


Osmanlılarda Kahve


Kahvenin Osmanlı İmparatorluğu'na gelişi konusunda iki hikaye vardır. Birincisine göre, 1554 yılında Suriyeli iki girişimci tarafından (Halepli Hukm ile Şamlı Şems) İstanbul'a getirilmiştir. 

Diğer hikayeye göre ise 1517 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın Yemen Valisi olan Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirmiştir. Yemen Valisi Özdemir Paşa, böylelikle Yemen'den getirdiği kahveyi saraya taşıyor.Türk kahvesini, sarayın görkemli salonlarında, 40 kişilik kadrolu kahveci ustaları tarafından özenle Sultan'a servis ediliyor. Harem'de cariyelere doğru kahve pişirme dersleri başlıyor.



Hangi hikaye gerçek olursa olsun, doğru olan nokta kahvenin ve kahve kültürünün hızla Türkler arasında yayıldığı. İlk olarak Tahtakale' de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu.
Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk kahvesi adını aldı.

Osmanlılardan Avrupa'ya

Türk kahvesine olan ilgi Osmanlı toprakları ile sınırlı kalmadı. 1615' de Venedikli ve 1650' de Marsilyalı tacirler de Türk Kahvesini dünyaya yayıyorlar. İtalyan gezgin Pietro della Valle tattığı ve hayran kaldığı içecekle ilgili değişik bilgileri arkadaşlarına anlatıyor. Ancak, bu tarihlerde kahve yaygın bir şekilde Avrupa'da tüketilmeye başlanmıyor. Zira bir yandan din, diğer yandan tıp adamları bu gizemli içecek hakkında hiç de olumlu yorumlar da bulunmuyor!

Türk kahvesinin Avrupa'da tanınmasını sağlayan bir diğer olay ise diplomatik bir girişim. 1669' da Osmanlı Sefiri Hoşsohbet Nüktedan Süleyman Ağa, Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa Krallığı arasındaki ilişkiler için Paris' e gönderiliyor. Süleyman Ağa'nın XIV. Louis'yi ziyareti pek güzel geçmese de Süleyman Ağa'nın Paris' de 20 kişilik maiyeti ile kaldığı sırada Türk kahvesini Paris sosyetesine ikram ediliyor. Ağa Paris' den ayrılırken, kahvecisi Paris' de kalır ve bir kahvehane açar...

Fakat, Türk kahvesini Avrupa'ya esas kök salışının gerisinde bir savaş var. Avusturyalılar 1683' de Osmanlı Ordusu' nun Viyana Kuşatması sayesinde tanışıyor kahveyle. Viyana kapılarından geri çekilen Osmanlı Ordusu yaklaşık 250 kg kahveyi orada bırakıyor. Aslında, bu kahve çuvalları neredeyse  Viyanalı askerler tarafından deve yemi sanıldıkları için Tuna'ya dökülecekti. Ancak, Türk kültürünü yakından tanıyan bir Avusturya ajanı olan George Kolschitzki, bu kahvelerle Viyana'da bir kahvehane açar...

Böylelikle, Türk kahvesi kültürü yavaş yavaş tüm Batı ülkelerine yayılmaya başlar...
Biz Türklerin bütün dünyada da bilinen kendine has özellikleri vardır. Türk kahvesi bunlardan birisidir. Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adıdır. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramıyla kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır. Telvesi ile ikram edilen tek kahve türüdür.
Kahve; hazmı kolaylaştırır, vücuda uyanıklık ve zindelik verir. Ama her şeyin olduğu gibi kahvenin de aşırısının zararı vardır. Türkiye’de kahve yetişmediği hâlde, özel pişirme şekliyle dünyanın pek çok yerinde “Türk Kahvesi” olarak bilinir. Bu bize özel kahveyi daha güzel bir şekilde pişirmek için şu hususlara dikkat etmelisiniz.

Güzel Kahve Pişirmek İçin Şunları Yapabilirsiniz;

-Her şeyden önce kahve için kullanılan su, klorsuz içme suyu olmalıdır. Kireçli bir su olursa, kahveniz tortulaşır ve acı olur.
-Cezveye kaç kişilik kahve yapıyorsak o miktara göre fincanla su koyun. Bir kişilik kahve için 1 fincan suya, 2 çay kaşığı kahve yeterlidir.
-Eğer kahvenizin az şekerli olmasını istiyorsanız 1, orta şekerli olmasını istiyorsanız 2, şekerli istiyorsanız 3 çay kaşığı şeker koyabilirsiniz.
-Cezve, ateşin üzerine yerleştirildikten sonra içindeki su karıştırılmaz. Fakat kaynamaya başladığı anda kaşıkla karıştırırsanız, kahvenin köpük yaptığını görürsünüz. Kenardaki köpükleri ortaya alıp, karıştırma işlemine son verin.
-Kahvenin taşmasına yakın, yani kahve cezve içinde yükselmeye başladığı anda, cezveyi indirip köpüğü fincanlara pay edin. Bu arada cezveyi hafifçe sallayıp telvenin çökmesini engelleyin. Geriye kalan kahveyi bir taşım daha kaynatıp fincanlara doldurabilirsiniz.

Güzel kahve pişirme yöntemini anlattın ama artık makineler var dediğinizi duyar gibiyim :) Bunu da araştırdım sizler için :) 

Bir çok markanın ürünü var. En bilineni sanıyorum ki Arçelik Telve, oldukça başarılı bir ürün, Sinbo' nun da ürünleri var, bildiğim kadarıyla onların ürünleri elektrikli cezve şeklinde. En son olarak da bu yazıyı yazmama neden olan ürün Arzum Okka, ilgimi çeken tek şey amaçlarının Türk kahvesini dünyaya yayılmasını sağlamak istemeleri. Ürünü henüz görmedim o yüzden yazabileceğim tek şey bu en kısa zamanda inceleyip yazımı güncelleyeceğim :)  

Her keseye göre ürün var piyasada, kolay bulabilmeniz için bazı sitelerin linklerini de yazıyorum..






Ferah kahvelerin olsun inşallah :) 




Kaynakça :

http://turkkahvem.blogcu.com/turk-kahvesinin-tarihcesi/4557565

http://diyetyemekleritarifleri.com/turk-kahvesinin-faydalari-ve-zararlari.html





19 Kasım 2014 Çarşamba

Mısır Çorbası

Eşimin favori çorbaları arasındadır. Evimize yurttan arkadaşlarım, Nesrin ve yavrusu dediğim Esra, ilk geldiklerinde yapmıştım. Çok beğenmişlerdi, burada paylaşmamı da Nesrin hatırlattı. Ona göre herkes bu tattan yararlanmalı :)  

Umarım sizlerde çok beğenirsiniz, şimdiden afiyet olsun :)

Mısır Çorbası ;


2 yemek kaşığı tereyağ

2 yemek kaşığı un 
1 su bardağı süt
3 su bardağı kaynamış su
1 paket konserve mısır
Tuz, karabiber

Tencerenin içerisine tereyağını ekleyerek yağı eritin. Erimiş olan yağın üzerine unu ilave ederek rengi değişene kadar kavurun. Daha sonra tencerenin içerisine sütü katarak iyice karıştırın. Karışım pürüzsüz olunca su eklenir,

Yavaş yavaş kıvama gelen çorbanın içerisine mısır, tuz, karabiber ilave ederek karıştırmaya devam edin. Çorba fokurdamaya başladığı zaman tencereyi ocaktan alabilirsiniz.
Mısır çorbası artık hazırdır.


Kaynakça:
http://www.yasamtonu.com/misir-corbasi/

18 Kasım 2014 Salı

Bursa Gezisi

Geçtiğimiz günlerde günübirlik Bursa gezisi yapma fırsatım oldu. Gitmişken Ulu cami ve ünlü çarşılarını gezdim. Çocukluğumda her hafta sonu Bursa'ya gittiğimiz için arada bir o şehre gidesim gelir. Yediklerim bana kalsın size gezimi anlatayım :)

Bursa da İstanbul gibi olmuş artık, şehre trafik ile giriyorsunuz.İlk olarak Ulu cami ile başlayalım.

Bursa Ulu Camii;




Ulu Cami, Bursa’nın en görkemli camisidir ve en önemli tarihi yapılarındandır. Evliya Çelebi’nin ifadesi ile Bursa’nın Ayasofyası’dır.

Ulu Camii, Osmanlı Devleti’nin dördüncü hükümdarı Yıldırım Bayezıd tarafından mimar Ali Neccar'a 1396-1399 yılları arasında yaptırılmıştır. Rivayete göre Sultan, Niğbolu Zaferi öncesinde savaşı kazanmak için Tanrıya yalvarmış ve 20 cami yaptırmayı adamıştı. Zaferden sonra damadı Emir Sultan’ın önerisi ile 20 cami yerine 20 kubbeli tek bir cami yaptırmaya karar vermişti. Cami, zaferden elde edilen ganimet ile yapılacaktı. Ancak 1402’deki Ankara Savaşı’nda sultanın esir düşmesinden sonra Timur camiyi ahır olarak kullanmış, 1403 yılında Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin yaktırmış, 1413’de Karamanoğlu Mehmet Bey’in kuşatması sırasında cami tekrar yanmıştı. Onarımı, Bayezıd’ın oğlu 1. Mehmet gerçekleştirilmiş ve cami 1421 yılında ibadete açılmıştır. 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde 17 kubbesi çöken cami, onarım görerek 1862 yılında tekrar ibadete açılmış; 1889 yangınında da hasar görmüştür.

Caminin iki minaresi vardır. Kuzeybatı köşede yer alan cami ile birlikte Yıldırım Bayezıd döneminde inşa edilmiş; kuzeydoğudaki muhtemelen Çelebi Mehmet tarafından yaptırılmıştır.

2215 metrekare alan kaplayan Ulu Cami, her biri dörder kubbeli 5 bölümden oluşur. Hemen hemen eşit büyüklükteki 20 kubbesinin ortasındaki kubbe açık olarak yapılmıştır. Telle örtülü bu orta kubbeden giren yağmur damlaları havuzda toplanır, ışık ise camiyi aydınlatırdı. Günümüzde kubbe camekanla kaplı olduğunda yağmur suyu toplama işlevini gerçekleştirmiş ama aydınlatma görevi devam etmektedir.

Ortadaki kubbenin altında havuzlu, 18 köşeli bir şadırvan bulunur. Ulu Cami’nin özelliklerinden birisi olan şadırvanın yapılma nedeni şöyle hikaye edilir: Cami yapımı için arazi istimlak edilirken, şadırvanın bulunduğu yerdeki toprak parçasının sahibi olan hanım, arazisini satmak istememiş ve arazi zorla alınmış. Ancak daha sonra, zorla alınan yerde namaz kılınmaz düşüncesiyle o yere şadırvan yapılmıştır. Şadırvanın 65 metrekareden ibaret olduğu düşünüldüğünde doğruluğu şüpheli bir hikayedir.

İçindeki şadırvan ve duvarlarında yer alan dev boyutlardaki yazılar , Ulu Cami’nin kendine özgü özellikleridir. Günümüzde Ulu Cami’de 21 hattat tarafından yapılmış 45 levha, 87 duvar yazısı bulunmaktadır.
Ulu Cami’de günümüzde mevcut olan hüsn-i hat eserleri, Zafer İhtiyar’ın Bursa Ulu Cami: Bir Hüsn’ü Hat Sergisi adlı kitabında fotoğrafları, okunuşları, anlamları, yazılış tarihleri, hattatları ile tanıtılmaktadır.

Ulu Cami’nin Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet tarafından yapılan taç kapısı, sert ceviz ağacından hiç çivi kullanılmadan yapılmış minberindeki ağaç işçiliği birer şaheserdir. Minber, kainatı temsil eder. Üzerine güneş sistemi kabartma bir formla işlenmiştir. Gezegenler, güneşe uzaklıkları ve büyüklüklerinin oranları doğru olarak yerleştirilmiştir.
Hutbe’nin sağ tarafında yüksekçe bir yere asılan siyah örtü, Kabe kapısının örtüsüdür. Mısır Seferi’nden sonra halife olan Yavuz Sultan Selim, Mekke’de onarıma girişmiş, bu arada Kabe’nin örtüsünü İstanbul’dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir. Yavuz, eski örtüyü ise Bursa’ya getirtip Ulu Cami’ye hediye etmiş ve kendi elleri ile taşıyıp asmıştır. Saf altın iplik ile üzerine ayetler işlenmiş bu örtü, yüzyıllar boyu kararmadan kalmıştır ;ancak yapılan bazı hatalı restorasyonlar sonucu caminin rutubet alması üzerine işlemeleri dökülmüş olduğundan günümüzde ayetler ancak parlak ışık altında görülebilir. 

Namaz kılma alanı bakımından Türk tarihinde yapılan en büyük camidir. (Süleymaniye, Sultanahmet gibi diğer büyük camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avluları ile birliktedir. Ulu Cami ise alçak tavanlı, çok kubbeli ve sütunlu olduğu için daha küçük olduğu izlenimi verir ama gerçekte namaz kılma alanı en büyük camidir. )

Ulu Cami, kimi din adamlarınca İslam’ın 5. en yüksek mertebesindeki ibadethane olarak kabul edilmiştir. (İslam’da en yüksek mertebeli cami, Mekke’deki Mescid-i Haram, diğerleri Medine’deki Mescid-i Nebevi, Kudüs’teki Mescid-i Aksa, Şam’daki Emeviye Camii’dir. Beşincilik kimilerine göre Anadolu’da inşa edilen ilk cami olan Diyarbakır’daki Ulu Cami’ye aittir; ancak Emir Sultan, Akşemsettin, Molla Gürani gibi din adamlarının konuşmalarına göre beşincilik metresi Bursa’daki Ulu Cami’nindir.) Ulu Cami’nin kutsallığı, yapıldığı devirde din adamlarının ve evliyalarının gösterdiği ilgiden gelir (Yapılmasını teklif eden Emir Sultan; ilk namazı kıldıran Somuncu Baba; ilk cemaati Emir Sultan, Molla Fenârî, Yıldırım; ilk imamı Süleyman Çelebi; müezzinlerinden birisi Üftade)

Cami yapımı sırasında işçileri sürekli güldürerek yapımı geciktiren demirci ustası Kambur Bali Çelebi (Karagöz)’ün Yıldırım Bayezıd tarafından öldürtüldüğü çok sık tekrarlanan bir hikayedir. 

Mevlit yazarı Süleyman Çelebi ömrü boyunca Ulucami’de imamlık yapmıştır. (Türbesi Çekirge’de, mezar taşı Muradiye’de bulunmaktadır.)

Ulu Cami hakkında geliştirilen çeşitli hurafeler vardır. (Kıble duvarındaki vav işaretinin yanında Hızır Peygamber’in bulunduğu, işaretin önünde namaz kılanların her duasının kabul olunacağı; caminin kuzeybatı penceresindeki parmaklıkların Davut Peygamberin demirleri olarak tanıtılması ve o parmaklıklara yapışarak dua edilmesi gibi).




Bursa Ulu Camii Tarihçesi


Ulu camiyi gezenler 3tane kapısı olduğunu çok iyi bilirler. Somuncu baba caminin yapıldığı sıra buraya gelir işçilere hayrına somun dağıtırmış. Somuncu baba bir gün gene orda ekmek dağıtırken (çok büyük zat) Hızır a.s orda olduğu fark etmiş kolundan tutup sen Hızırsın anladım demiş. Buraya gelip her gün namaz kılacağına dair söz vermezsen buradaki herkese senin Hızır olduğunu söylerim demiş. Hızır a.s her gün geleceğine dair söz vermiş ama oda bir istekte bulunmuş. Hangi vakit geleceğimi bana kalsın demiş. Bunun üzerine Hızır a.s Ulucamideki vav harfinin önünde her gün gelip hangi vakit olduğunu bilmiyoruz ama orda namaz kılıyormuş. eğer bir gün Ulucamiye giderek namaz kılacak olursanız mutlaka vav harfinin orda namaz kılın. Belki Hızır a.s'la birlikte namaz kılarsınız.

Özellikleri


Ulu Cami’yi diğer büyük camilerden ayıran dört ana özellik vardır.
• Osmanlı’da yapılan ilk CAMİ’İ KEBİR olması.
• 20 kubbeli olması.
• İçinde büyük bir şadırvana sahip olması.
• Çok zengin Hat Sanatı örneklerine sahip olması.13 ayrı yazı karakteri ile, 41 ayrı Hattat tarafından yazılmıştır; askılı ve sabit toplam 192 hat levhası bulunan cami bir nevi Hat Sanatları Müzesi gibidir. (Şu anda 9 ayrı yazı karakteri ve 21 sanatkarın 132 adet yazısı bulunmaktadır.)


Teknik Bilgiler


• Mimarı Ali NECCAR’ dır.
• Duvar kalınlıkları yer yer 2m’den fazladır.
• 3165.5m2 iç alana sahiptir.
• 3 ana kapısı vardır. Bunların dışında 1740 yılında açılan 200 yıldan fazla kullanıldıktan sonra kapatılan, Hünkar Kapısı olarak adlandırılan kapı da 4. kapı olarak kullanılmıştır.
• 2 minaresi bulunan caminin batıdaki minaresine iki ayrı yol ile çıkılır. Batı minaresi Ulu Cami’nin inşaatı ile birlikte yapılan minaredir. Doğu minare, kaidesinin oturacağı yerde Emir Han’ın ahırları bulunduğu ve bu yer Orhangazi Vakfına ait olduğu için cami inşaatı ile birlikte yapılamayan bu minare daha sonraki yıllarda Çelebi Mehmet Han tarafından yaptırılmıştır. Bu gecikme Yıldırım Beyazıt Han’ın hukuka saygıdaki hassasiyetini gösteren bir hadisedir.
• En büyük hasarı 1855 zelzelesinde görmüş, 17 kubbesi yıkılmıştır.
• En son tadilat 1951-59 yılları arasında yapılmıştır.



Hüsnü-Hat Teşhirgahı

Ulu Cami’deki levhalarda en çok Allah c.c. isimleri, Ayetler, Hadis-i Şerifler ve Kibar sözler vardır. Bunlar İman, Amel, Cömertlik, Fedakarlık, Sabır, Şükür, İstişare, Adalet, İdare, Namaz, Hac, Miraç gibi bir çok konulardan bahsetmektedir.



Şadırvan

Havuz daha sonraki yıllarda İstanbul’dan Bursa’ya siyasi sürgün olarak gelen Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi tarafından yaptırılmıştır. Seyyah Evliya Çelebi 1640’lı yıllarda suyu Uludağ'dan gelen bu güzel havuzun içinde alabalıkların yüzdüğünden bahsetmektedir. Suyu en tepeden tek merkezden kaynayan bu şadırvanda su, havuza dökülürken Allah’ı tesbih edercesine 33 ayrı yerden akmaktadır. Havuzun üzerindeki kubbenin camekan olması Ulu Cami’yi aydınlatması açısından çok büyük katkı sağlamaktadır. Ayrıca bu camekanlı bölgenin en tepesinin açık olması hava sirkülasyonu bakımından bir klima vazifesi görmektedir.



Meşhur VAV Harfi

• Ulu Cami’nin her duvarında VAV harfleri yazılıdır. Ancak en meşhur ve en güzel VAV harfi budur.
• Halk arasında Hızır Aleyhisselam’ın bu vav harfinin önünde namaz kıldığı rivayeti yaygındır.
• Tezhib sanatı ile süslenmiş ve ucuna Lale motifi işlenmiştir. Lale süsleme sanatında Allah’ı c.c. sembolize eder.
• Vav harfi, Vahidiyet, Vahdaniyeti ihtiva etmesi yönüyle de Allah’ın birliğini ifade eder.
Ulu cami kapalı namaz kılma alanı bakımından Türk Tarihinde yapılan en büyük camidir. Hemen aklınıza Süleymaniye, Sultan Ahmet gelebilir. Fakat o camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avlu alanlarıyla birliktedir. Ayrıca o camiler tek ve çok yüksek bir kubbe ile örtülü olduğundan çok geniş bir bir alanı varmış izlenimi verir. Bursa Ulucami ise çok kubbeli ve alçak tavanlıdır. İçinde bulunan çok sayıdaki sütun yüzünden de daha ufakmış gibi hissetmemize neden olabilse de TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK CAMİSİ halen Bursa Ulucami'dir.





Çarşılarıyla ünlüdür Bursa, tarihi ipek yolu üzerinde yer alır. Bursa’nın fethinden sonra Orhan Gazi’nin yaptırdığı Emir Han, kentin ilk bedesteni olarak ticaretin merkezi konumundaydı. Daha sonraki dönemlerde Emir Han etrafına yaptırılan Koza Han, İpek Han, Bedesten ile Uzunçarşı, Bitpazarı, Tahtakale, Tuz pazarı, Tavuk Pazarı, Bakırcılar gibi han ve çarşı merkezlerinin bulunduğu bölge dün olduğu gibi günümüzde de Bursa ticaretinin can damarıdır.İpekçiler, Bakırcılar,Bıçakcılar, Demirciler,Havlucular,Kumaşcılar,Yorgancılar ve Kuyumcular gibi zanaat ve esnaf grupları için ayrı ayrı oluşturularak bir araya getirilen Kapalıçarşı içinde,Uzun Çarşı’da ve Zafer Plaza’ya kadar uzanan Cumhuriyet Caddesi üzerinde gönül rahatlığı ile alışveriş yapabilir, Bursa havlularından,Bursa kadifesinden, Bursa ipekli kumaşından, Bursa bıçağından satın alabilirsiniz.


Saatlerle sınırlı olmasına rağmen beni çok mutlu eden bir geziydi. Umarım sizlerde gidip görebilirsiniz..


Kaynakça:

http://www.bursaulucamii.com/tarihce.html
http://www.bursaulucamii.com/index.html
http://www.fatihtopal.com/bursa/62-bursa-carsilari.html